FIKRALAR

                                                                          KIŞ  NASIL   OLACAK

       Sonbaharda, kızılderililer şeflerine kışın soğuk geçip geçmeyeceğini sormuşlar. Herhangi bir fikri olmayan şef, kışın soğuk geçeceğini ve hazırlanmak için odun toplamaları gerektiğini söylemiş. İyi bir önder olan şef, en yakın telefon kulubesine gittikten sonra Ulusal Hava Durumu Servisi'ni arayıp sormuş:

- Kış soğuk mu ge?ecek?

Telefondaki adam:

- Evet, bu kış epey soğuk olacak.

Şef, k?ye geri d?n?p odun toplama işini hızlandırdı.

Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aradı

- Bu Kış soğuk mu ge?ecek?

Telefondaki adam:

- Evet, bu kış ger?ekten olduk?a soğuk olacak.

    B?ylelikle şef geri d?n?p adamlarına bulabildikleri b?t?n odun par?acıklarını dahi toplamalarını s?yledi.

Bir hafta sonra, şef tekrar Ulusal Hava Durumu Servisi'ni aradı:

- Bu kışın soğuk ge?eceğine kesinlikle emin misiniz?

Telefondaki adam:

- Kesinlikle, ??nki kızıderililer deliler gibi odun topluyor.

http://www.dizgi.com/fikralar.htm

                                                                                      AJAN

       Amerika ile eski SSCB arasindaki soguk savasin en hareketli yillari... Amerika, Rusya'dan istihbarat almak icin oraya bir gizli ajan gondermeye karar veriyor. Ajan icin yuzlerce aday arasindan en iyi ozelliklere sahip bir tanesi seciliyor. Ajan yapilan tum testlerden mukemmel sonuclar aliyor, Ruscasi mukemmel, hatta yerel $iveleri dahi cok iyi derecede konusabiliyor, her turlu silahi basariyla kullanabiliyor, diplomatik yetenekleri olaganustu... Secilen ajan haftalar suren cok zorlu egitimlere tabi tutuluyor ve goreve hazirlaniyor.

       En sonunda gorev zamani geliyor ve ajan, Rus Hava sahasina gece gizlice giren kucuk bir ucaktan parasutle atlayarak gorevin oldugu sehire yakin koylerden birinin civarina birakiliyor. Yere basariyla ve sessizce inen ajan parasut ve yanindaki diger donanimi kamufle ediyor ve yaninda getirdigi yerel giysileri giyerek civar koye dogru yola cikiyor. Sabaha karsi havanin aydinlanmasiyla koye yaklasan ajan, tarlasina gitmek icin yola cikan bir koyluye rastliyor ve ona yanasarak yerel aksanla ve mukkemmel bir rusca ile gidecegi sehre nasil vasita bulabilecegini soruyor. Koyle cevap veriyor:

- Amerikali misin?

Şoka giren ve hayretler icinde kalan ajan cevap veriyor:

- Onu da nereden cikardin?

Koylunun cevabi:

- Bizim buralarda pek zenciye rastlanmaz da!

http://www.dizgi.com/fikralar.htm

                                                                                 BİZİM   CARLO

   Tanınmış insan Sinyor Carlo gibi olur. Sinyor Carlo İtalya'da bir fabrikada çalışan kendi hallinde bir işçiymiş. Fransa cumhurbaşkanı De Gaulle'un İtalya'yı ziyaretine kadar kimse onu tanımazmış. De Gaulle'ün İtalya gezi programında Carlo'nun çalıştığı fabrika da varmış .De Gaulle fabrikayı gezerken birden duraklamış,tezgahın başındaki işçi dikkatini çekmiş ve ellerini açmış:

-O Carlo sen burada mısın?

-Vay Charles sen misin?

De Gaulle İtalyan Carlo sarmaş dolaş olmuşlar,herkes şaşırmış.De Gaulle dönüp anlatmış:

-Carlo ile biz eski arkadaşız .Alman işgalinde birlikte çalıştık .Bize çok yardımı oldu.

İtalyan protokolü durumu idare etmiş:

-Ekselans,bu fabrikanın en iyi işçisi sinyor Carlo'dur .Önümüzdeki günlerde kendisine törenle bir madalya takacaklar.

De Gaulle çok memnun olmuş .Carlo ile vedalaşıp oradan ayrılmış .

Herkes Carlo'nun etrafını sarmış.

-Yahu sen De gaulle'ü nereden tanıyorsun?

-Söyledi ya.

-Neden bundan bize söz etmedin?

-Çok mu önemli?

   Aradan birkaç ay geçmiş,olay unutulmuş . Bu defa İtalya'ya Amerika Cumhurbaşkanı Nixon gelmiş.Ona da aynı fabrikayı dolaştırıyorlarmış ,o da tıpkı De Gaulle gibi birden duraklamış.

-Vay Carllo sen burada mısın?

Aynı sahne sarılıp kucaklaşmışlar .Nixon anlatmış:

-Ben o zaman genç bir avukattım .Carlo'nun bir işi düştü bana geldi, ilk kazandığım dava onun davasıdır.

İtalyanlar yine şaşkın ,Nixon gidince Carlo'yu sorguya çekmişler:

-Anlat yahu Nixon'ı nereden tanıyorsun.?

-Canım gençlik yıllarımda Amerika'ya gitmiştim. Başıma bir iş geldi,param yok,genç ve tecrübesiz bir avukat buldum,davayı kazandı.Sonra ben İtalya'ya döndüm,fabrikaya girdim.O da Cumhurbaşkanı olmuş.

-Yahu insan söylemez mi?

-Çok mu önemli.

Gel zaman git zaman bu sefer fabrikaya Kosigin gelmiş,dolaşırken Carlo'nun önünde durmuş.

-Yoldaş senin adın Carlo değil mi?

-Evet Aleksi. Yine sarmaş dolaş bir sahne.

Kosigin gidince Carlo bir açıklama yapmak zorunda kalmış.

-Gençliğimizde biraz komünistlik yaptık .Bunu da o zaman tanıdım.

-İnsan söylemez mi?

-Çok mu önemli?Ben öyle çok adam tanırım.

Fabrika müdürü kızmış:

-Yani şimdi neredeyse papayı bile tanıdığını söyleyeceksin.

-Oooo ,Pol en iyi arkadaşımdır.

-Atma. -Tecrübesi bedava.

Müdür kızmış:

-Tamam o halde Pazar günü Vatikan'a gidelim,bakalım Papa seni tanıyacak mı?

-Olur gidelim.

   Pazar günü müdür ,muavini ve Carlo birlikte Vatikan'a gitmişler. Carlo izin isteyip Vatikan'ın kapısına gitmiş,nöbetçilerle bir şeyler konuşmuşlar içeri dalmış. Müdür muavinine dönmüş :

-Yoksa Papayı da mı tanıyor ?

-Bakalım, bekleyip göreceğiz.

   Biraz sonra meydandaki kalabalık dalgalanmış,Herkes Papayı görmek için hareketlenirken balkonun kapısı açılmış ve papa yanında Carlo ile görülmüş.

   Müdür muavinine ,muavin müdüre bakarken,Carlo'da Gözleriyle meydandaki kalabalık arasında fabrika müdürünü aramış. Papa tam duaya başlarken, Carlo kulağına eğilmiş:

-Sen duaya devam et bizim müdür yerde yatıyor gidip bakayım ne olmuş. Carlo fırlamış meydana koşmuş,kalabalığı yara yara müdürün yanına varmış,bakmış adam yerde yatıyor,ayıltmaya çalışıyorlar:

-Yahu ne oldu ne buna? Müdür muavini başını sallamış.

-Bayıldı.

-Beni papanın yanında görünce mi bayıldı?

-Hayır seni papanın yanında görünce bayılmadı da,arkamızdaki iki Japon sana bakıp,'Yahu bu bizim Carlo da ,yanındaki takkeli adam kim ?'deyince düşüp bayıldı. :)))

http://www.dizgi.com/fikralar.htm

                                                                                      KAZ

    Cok soguk bir kis gunu padisah, tebdil'i kiyafet gezmeye karar vermis.Yanina basvezirini alip yola cikmis. Bir dere kenarinda calisan yasli bir adam gormusler.. Adam elindeki derileri suya sokup, doverek tabakliyormus. Padisah, ihtiyari selamlamis.

" Selamunaleykum ey pir'i fani..."

"Aleykumselam ey serdar'i cihan...

"Padisah sormus." Altilarda ne yaptin ?"

" Altiya alti katmayinca, otuz ikiye yetmiyor..." Padisah gene sormus.

" Geceleri kalkmadin mi ?"

" Kalktik...Lakin, ellere yaradi..."Padisah gulmus.

" Bir kaz gondersem yolar misin ?"

" Hem de ciyaklatmadan..."

Padisahla basvezir adamin yanindan ayrilip yola koyulmuslar.

Padisah basvezire donmus." Ne konustugumuzu anladin mi ?"

" Hayir padisahim..." Padisah sinirlenmis.

" Bu aksama kadar ne konustugumuzu anlamazsan kelleni alirim."

  Korkuya kapilan basvezir, padisahi saraya biraktiktan sonra telasla dere kenarina donmus. Bakmis adam hala orada calisiyor..

" Ne konustunuz siz padisahla..." Adam, basveziri soyle bir suzmus.

" Kusura bakma. Bedava soyleyemem. Ver bir yuz altin soyleyeyim.."

Basvezir, yuz altin vermis.

" Sen padisahi, serdar'i cihan, diye selamladin. Nereden anladin padisah oldugunu.."

" Ben dericiyim. Onun sirtindaki kurku padisahtan baskasi giyemezdi.."

Vezir kafasini kasimis.

" Peki, altilara alti katmayinca, otuz ikiye yetmiyor ne demek..."

Adam, bu soruya cevap vermek icin de bir yuz altin daha almis. "

  Padisah, alti aylik yaz doneminde calismadin mi ki, kis gunu calisiyorsun, diye sordu. Ben de, yalnizca alti ay yaz degil, alti ay da kis calismazsak, yemek bulamiyoruz dedim."

Vezir bir soru daha sormus...

" Geceleri kalkmadin mi ne demek ?"

Adam bir yuz altin daha almis. " Cocuklarin yok mu diye sordu..Var, ama hepsi kiz.Evlendiler, baskasina yaradilar, dedim..."

Vezir gene kafasini sallamis.

" Bir de kaz gonderirsem dedi, o ne demek..."

Adam gulmus." Onu da sen bul..."

http://www.dizgi.com/fikralar.htm

                                                                            İHTİYAR    KIZILDERİLİ

    Film ekibi, sahra çölünün kızgın güneşi altında çekim yapmaktadır. Zor şartlar altında çalışırlarken, ihtiyar bir kızılderili sete doğru yaklaşır ve yönetmenin yanına giderek şöyle der,"...Yağmur, yarın !" ve gider... Şaşıran yönetmen, ertesi gün yağan yağmuru hayretle izler. Bu sırada ihtiyar kızılderili yine gelir, "..Fırtına, yarın!" der ve aniden uzaklaşır.

    Gerçekten de müthiş bir fırtına çıkar ve çölü birbirine katar. Yönetmen emreder, "Çabuk bana o kızılderiliyi getirin! istediği parayı verin. O olmazsa biz bu filmi bitiremeyiz!".

    Adamlar, kızılderiliyi bulur ancak yaşlı apaçi bir türlü razı olmaz. En sonunda teklif edilen bir milyon doları reddedemez ve adamlarla birlikte kampa gelir. 1 ay boyunca, ihtiyar kızılderilinin söylediği her şey tutar, yağmur der yağmur, çöl fırtınası der, çöl fırtınası, kavurucu sıcak der, kavurucu sıcak... Yönetmen gayet memnun mesut durumda filmi çekmeye devam eder. Derken bir gün yaşlı kızılderili susar ve hiçbir şey söylemez. Yönetmen, "nasıl olsa geçer" diye düşünerek bekler. 1 gün, 2 gün, 1 hafta, 1 ay derken yönetmenin sabrı taşar ve kızılderiliyi bir kenara çekerek öfkeyle sorar, "Bana bak! sana bu iş için dünyanın parasını ödedim! Bir an önce marifetlerini göstermeye başlamazsan seni buradan atacağım!". Kızılderili omuzlarını silker, "Radyo,kırıldı!"...

http://www.rehberantalya.com/fikralar/fikralar8.asp

E-mail  ü
  4  4  4 
LİNKLER  SAYFASIEP